15 Mayıs 2013 Çarşamba

BİLMEK AMA NASIL?

‘’… De ki: ‘Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’ …’’Zümer; 9
Konya 07.05.2013 

Sevgili Dostlar,
Selam ve rahmet üzerinize olsun.
Sure, Mekki olup tüm Mekki sürelerde olduğu gibi İslam inancının odağı olan ‘Allah tan başka ilah olmadığına inanmak, her yerde ve her şeyde Allah’ın hakimiyetini bilmek ve bilerek yaşamaktır.’ İman ve kulluk bilincinin anlatıldığı sure, inancı; saf ve samimi, arı ve duru kılarak ibadeti yalnızca Allah’a has kılmaktır. Her yerde ve her şeyde Allah odaklı hayatı bilmek ve bilerek yaşamaktır. Vahyin ‘Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?’ sorusuna karşılık ‘Neyi bilenlerle bilmeyenler bir olmaz’ dediğimiz zaman alacağımız cevap ayetin kendisidir. İbn Faris’i ilmi tarif ederken ‘İlim / bilim, bir şeyi ona ait olmayandan seçip ayırmaya yarayan bir iz ve işarettir.’ diye açıklar. Anahtar değer, insan zihninin ‘seçip ayırma’ yeteneğidir. İnsanı, ilahi bir inşa projesi olan vahyin amacı, zihnimizde ‘seçip ayırma’ işlemini söz konusu edinmiş bir değeri bizde inşa etmektir.



Böylelikle vahiy, bilgiyi hayatımızın varlık amacı doğrultusunda hayatın amaç ve hikmetini gösteren bir göstergeye ya da değere dönüştürür. Vahyin sorusuna ‘Neyi bilenlerle bilmeyenler bir olmaz’ diye sorduğumuz zaman açılımını şöyle bildirmektedir. ‘Ahiret kaygısı taşıyıp ve Rabbinin rahmetini umarak gece vakitlerinde secde ve kıyamda durup kendisini Allah’a ibadete adayan kimseyle, bunları yapmayan kimse hiç bir olur mu?’ Vahiy, insanın Allah’a kulluk ve ibadet bilincinin inşası için sorusuna soruyla cevap vermektedir. Bu bilgi; kulluk ve ibadet bilinciyle insanın vicdanını harekete geçiren onun iç dünyasını imar eden bilgidir. Bu bilgi; insana uykusunu böldüren, sıcacık yatağından kaldıran gece vakitlerinde secde ve kıyama durduran bilgidir. Bu bilgi; ahiret kaygısı taşıyan, endişelenen insanı Rabbine karşı sorumluluk ahlakı ve bilinciyle davranmaya ve yaşamaya yönelten bir bilgidir. Kuran neslinin seçkin sahabilerinden İbn Mesud un şu sözü ayetin açıklaması gibidir: ‘İlim çok malumat sahibi olmak değildir. İlim, Allah a olan (sevginin ve korkunun oluşturduğu) saygıdan tir tir titremektir. Fatır suresinde, ‘Kulları arasında Allah’tan ancak alimler / bilginler (bilginin amaç ve hikmetini bilip Allah a hakkıyla saygı duyanlar) sakınır’ diye bildirir.

Bu ayet gereği Allah Rasulü, insanda varlık bilincinin oluşmasına katkı yapmayan ve sahibinde ahlaki bir değere dönüşmeyen böyle bir bilgiyi faydasız bilgi olarak nitelendirmiş olması bundandır. Bilginin insanda oluşturduğu farkındalık, Allah’tan başka ilah olmadığını biliyor ve inanıyor olmamızın ötesinde, inancımızı saf ve samimi, arı ve duru kılarak ibadeti yalnızca Allah a has kılmasıdır. Her yerde ve her şeyde Allah odaklı hayatı bilmeyi ve bilerek yaşamayı teşvik ediyor olmasıdır. Bu açıklamalar sonrası tefekkür dünyamızda karşılığını bulan şu hüküm ve hikmetleri de sizlerle paylaşmak bizleri hiç bir zaman sınırlandırılması mümkün olmayacak bir zenginlik içinde kılacağını umuyorum.

Kehf suresinde, ‘Bilenlerle bilmeyenler’ in bir olmadığı kıssalardan biri olan Musa nın ‘Doğru yol’ konusunda bilgilenmek / öğrenmek üzere ‘Ben iki denizin birleştiği yere ulaşmaya ya da yıllarca yüremeye kararlıyım’ diyerek çıktığı yolculuğu anlatılır. Bu yolculuğunda Musa, Allah ın üstün bir bağışta bulunup özel bir bilgiyle donattığı kullarından bir kulla karşılaşır. Musa ona, ‘Doğru yol konusunda, sana öğretilenden bana öğretmen şartıyla, seni izleyebilir miyim?’ dedi. Ve diğeri: ‘Sen, gerçekten, benimle birlikteliğe (beraber olmaya) sabredemezsin!’ ‘Bilgice kuşatamadığın bir şeye, nasıl sabredebilirsin?’ dedi. Allah’ın özel bir bilgiyle donattığı kulla beraber Musa’nın bu yolculuğunda yaşadıkları, tümüyle tecrübi bilgi kapsamına girmeyen, yöntemli bilgiler olmamakla beraber, ‘Bilenlerle bilmeyenler’ in bir olmayacağını anlatan Kuran’ın en güzel kıssalardandır.

Allah yar ve yardımcınız olsun.
Sevgilerimle
Osman Aladağ

Hiç yorum yok: