7 Mayıs 2010 Cuma

İslam’ın Kuran ve Sünnet penceresinden iş ve çalışma hayatına bakışı


MERHABA DOSTLAR
İş ve çalışma insan hayatının ayrılmaz bir boyutudur. Kişinin dünya hayatında geçimini sağlayabilmesi yanında, kabiliyetlerin açığa çıkması, saklı güç ve imkânların gerçekleştirilmesi iş ve çalışmaya bağlıdır. Bu yüzden dünya hayatı Allah tarafından, uyku, dinlenme ve eğlenme ile birlikte iş ve çalışmanın yer aldığı bir tertip üzere düzenlenmiştir: Ücret karşılığı işçi çalıştırmanın ya da işçi olarak çalışmanın meşrûluğu Kitap, Sünnet ve icmâ delillerine dayanır. Kur'an ve Sünnette misaller verilerek bazen de doğrudan hükümler serdedilerek bu husus üzerinde durulmuştur.
DOSTLAR
Kur'ân-ı Kerim'de, Hazreti Musa'nın, kendisine peygamberlik verilmeden önce Mısır'dan ayrılarak Medyen yöresine gittiği, orada davarlarını suvarmaya çalışan iki kızkardeş gördüğü, onlara yardım ettiği ve kızlardan birinin “Babacığım! Bunu işçi olarak tut! Zira senin çalıştıracağın en iyi adam, böyle kuvvetli ve güvenli biri olmalıdır.” (Kasas, 28/27) DOSTLAR, İslam alimleri, bu ve benzeri ayetleri, bir insanın, diğer bir insan tarafından ücret karşılığında çalıştırılmasının meşrû olduğunu gösteren misaller olarak zikrede gelmişlerdir. Başka bir ayet-i kerimede ise, Cenâb-ı Hak “İnsan, emek ve gayretinin neticesinden başka şey elde edemez” (Necm, 53/39) diyerek, insanın ancak çalıştığının karşılığını alacağını anlatmaktadır.
Öte yandan, İslam'da Yüce Yaratıcı'ya karşı vazifelerini de yerine getiren bir insanın emeği kutsaldır, değerlidir. Nitekim, Peygamber Efendimiz, “Hiç kimse kendi elinin emeğinden daha temiz bir kazanç elde edemez” buyurmuş ve bu konuda Allah'ın elçisi olmasına rağmen kendi alın teriyle geçimini sağlayan Hazreti Davud'u misal göstermiştir. (İbn Mâce, Ticârât, 1) Dahası, Rasûl-ü Ekrem Efendimiz, çocuklarının rızkını sağlamak veya anne ve babasının ihtiyaçlarını karşılamak ya da kendi ekmeğini kazanmak için evinden çıkan bir insanın evine döneceği ana kadar Allah yolunda olduğunu söylemiştir. Ayrıca, kimseye muhtaç olmamak ve anne-babasını, çoluk-çocuğunu da başkalarına el açtırmamak için işe giden bir insanın her adımda ibadet sevabı alacağını müjdelemiştir. Bir gün, Allah Rasûlü, sahabe efendilerimizden Hazreti Muaz ile musafaha edince buyurur ki: “Muaz, ellerin nasırlaşmış!” O cevap verir: “Evet, ya Rasûlallah, kazma elimde toprakla meşgul oluyor ve bu sayede çoluk çocuğumun nafakasını kazanıyorum.” Fahr-i kâinat efendimiz, -edep ve haysiyetiyle çalışan bütün işçilerin alnını öpercesine- Hazreti Muaz'ı öpüp buyurur ki: “Bu eli Cehennem yakmaz.”Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurur: “... Sizden birinizin urganını omzuna alarak dağdan odun toplaması, sonra da onu sırtlanarak pazara götürüp satmak suretiyle geçinmesi, herhangi bir kimseye gidip de ondan bir şey istemesinden daha hayırlıdır.” (Buhârî, Buyû, 15)

CANLAR, işverene gelince Peygamber Efendimiz SAV, Müslümanların işçilere nasıl bakması lazım geldiğini şu sözlerle ifade etmiştir: “İşçi kardeşleriniz sizin işlerinizi yapan kimselerdir. Allah onları ellerinizin altına verdi; dileseydi sizi onların eli altına sokabilirdi. Öyleyse, yanınızda işçi çalıştırıyorsanız, yediğinizden onlara da yedirin, giydiğinden giydirin. Onlara güçlerini aşan bir iş teklif etmeyin; eğer zor bir işi yapmalarını isterseniz, siz de onlara yardım edin!” (Müslim, İmân, Rasûl-ü Ekrem Efendimiz, bir keresinde, “Allah Teâlâ, çalıştırdığı işçiden azami verim aldığı halde, onun ücretini tam ödemeyenin öteki hayatta hasmı olacaktır!” buyurmuş (Buhârî, İcâre, 10);Yine bir kudsî hadiste de şu ilahi tehdidi seslendirmiştir: “Üç kimse, kıyamet gününde Beni karşısında bulacaktır: Benim adımı kullanarak haksızlık eden; hür bir insanı satıp parasını yiyen; bir işçiyi çalıştırıp da ona ücretini vermeyen!” (Buhârî, İcâre, 12, 15).
Ayrıca, işçiler, namaz ve oruç gibi farz ibadetleri yerine getirme hakkına sahiptiler. Fukaha'dan İbn-i Abidîn'e göre, işverenin, işin yoğun olması sebebiyle vakit namazlarında işçiyi camiye göndermeyip işyerinde ibadet etmesini istemeye hakkı vardır; fakat, cemaatle eda edilmesi gereken cum'a ve bayram namazları bundan müstesnadır. Meselenin özü; işveren, vakit kaybı oluyor gibi bahanelerle işçisinin ibadetlerine mani olmamalı ve dinî görevlerini yapabilmesi hususunda ona imkan tanımalı; işçi de bu hoşgörüyü istismar etmeden hem kulluğunun hem de işçiliğinin hakkını vermelidir.
DOSTLAR, işçiye gelince,

Hiç yorum yok: